Geçmiş, şimdi ve gelecek. Neredeyse bir yıldır Roma’da yaşayan ve burada yüksek lisans yapan biri olarak, kendi deneyim ve gözlemlerimi paylaştığım bu yazıyı hazırlamayı sadece kendi yaşadıklarımı pekiştirmek için değil, aynı zamanda Roma’da eğitim almak veya hayat kurmak isteyenlere de görece bir kılavuz olmasını sağlamak için istedim. Tüm zamanların aynı potada eridiği, ziyaretçilerini kendine hayran bırakan dünyanın en güzel şehirlerinden birisi Roma. Kapitalizme ayak uydurmaya çalışırken ayakları birbirine dolanmış ve sonrasında en iyi özelliğini yani tarihinden aldığı ve muhafaza etmeyi başardığı güzelliğini, şehir ve ülke ekonomisi için bir gelir kapısı haline getirmeyi başarmış durumda.
Neden Roma? Nerede Yaşayacağımıza Nasıl Karar Vermeliyiz?
Doğma büyüme bir İstanbullu olarak, daha önce İstanbul’un simgelediği her şeyin tam karşısında duran bir hayat akışının temsili şehirlerinden biri olan Toronto’da yaşam fırsatı da bulmuştum, fakat maalesef büyük umutlarla gittiğim dünyanın en kibar ve sakin şehrinde yaşadığım kültür şokunu hâlâ unutamıyorum. Bu deneyimimden bahsetmemin nedeni, Roma’da yüksek lisans kararı almadan önce; okuduklarım, izlediklerim, dinlediklerim kadar hayat yolculuğunda yaşadıklarımı yalnızca gözlemlemek yerine, bu deneyimler üzerine ayrıca düşünerek de kendimi tanımam ve iç dünyamla doğru bir ilişki kurmamdı. Keza Toronto’da “gözlem – deneyim – düşünme” formülünü kullandığım tecrübelerimden biriydi. Belki de aradıklarımı bulamam nedeniyle, kaldığım süre zarfında bir şehirden ne beklediğimi veya ne beklemediğimi anlamıştım. Buradan yola çıkarak, bir şehir ile kuracağım bağın hangi noktadan olduğunu ve hem kendi beklentilerimi hem de şehrin bunları verebileceği cevapları öngörebiliyordum. Bence, yaşama planları yaptığınız ülke ile aranızdaki uyumu sorgulamadan yurt dışında yeni bir hayat kurmak riskli bir hamle olabilir. Benim deneyimim üzerinden yola çıkalım: Sıcak kanlı, deneyim odaklı, yeni insan tanımaya hevesli, ılıman iklim arayan, kalabalıkları seven ve aralarına karışan biriyim. Bu tabloya profilimin bir Akdeniz ülkesi profili ile uyuştuğu söylenebilir. Ancak, hayat standartları, refah, sakinlik ve düzen arayan birisi olsaydım Akdeniz ülkesi profili doğru bir profil olmayabilirdi. Zaten yazıda da bahsettiğim gibi Toronto benim adıma yanlış bir seçimdi. O nedenle kendi taleplerimiz ve yaşamak istediğimiz şehrin buna vermesi muhtemel yanıtı varsayarak hareket etmek mantıklı olabilir.
Roma’da Temel Problemler
Roma’ya taşındığım günden beri beni en çok zorlayan şeylerin başında; bürokratik yavaşlık, İtalyancaya yeterince hâkim olmamak ve toplu taşımanın çok plansız olması gibi üç benzemez geldi diyebilirim. Tabi bu zorluklar bir öğrenci ve göçmen olarak statü yoksunluğu olarak da yorumlanabilir. Fakat bu durumlar uzun vadede çözülemez problemler değil. İtalyanca öğrenip, araba satın alarak ve biraz daha sabretmeyi öğrenerek bu problemlerin üstesinden gelinebilir.
Roma’da İş İmkânları ve Gelecek
Kısa vadede bazı problemler yaşanıyor olsa da, asıl soru, uzun vadede Roma’nın doğru bir yer olup olmadığı… İtalyan bir arkadaşımın yapmış olduğu bir metafor, buradaki iş imkânlarını ve ekonomik yapıyı özetler nitelikte:
“Roma büyük bir restoran; bizler de ya müşteriyiz, ya garson ya da restoranın sahibi…”
“La dolce vita” efsanesi aslında birçok şeyi açıklar nitelikte. İtalyanların çalışmak için değil, yaşamak için çalıştıklarını söylemek zor değil. Yani İtalyanlar, yaşamak istedikleri hayatı yaşarken aralarda bir küresel ekonomide gündelik işler olarak tanımlanan biçimde para kazanıyorlar. Kariyer denen hülyaya kapılmadıkları da söylenebilir. Bir İtalyanın çalışıp para kazanıp ev almak gibi bir hayali söz konusu değil. Çünkü zaten birçoğu aileleri ile yaşıyor ve akşamları sofralara birlikte oturuyorlar. Başka bir örnekle bir araba onlar için yalnızca ulaşımı simgeler, sokaklarda kolay kolay gereksiz pahalılıkta araçlar göremezsiniz. Genellikle az yer kaplayan ve ekonomik araçları tercih ederler. Kısaca toparlamak gerekirse aslında içe dönük bir kültür olmaları onları iyice kendilerine benzetmiş durumda. Kapitalizm biraz teğet geçmiş diyebiliriz. Milan, Torino gibi şehirler her ne kadar bu durumun yarattığı dezavantajları kapatmak için ekstra bir çaba ortaya koysalar bile “İtalyan sayılmamak”, “para düşkünlüğü” gibi çeşitli ithamlarla alay konusu olmuş durumdalar.
Roma’da Eğitim
Euronews’in haberine göre Türkiye, Avrupa’nın en çok üniversite mezunu veren ülkesi konumunda. Türkiye’de 1000 kişiye düşen üniversite mezunu sayısı 1 iken, İtalya’da bu rakam 0,3. Türkiye’de üniversiteler bilim merkezleri olarak konumlanmak yerine ticarethane ve işsizlik geciktirme kurumları oldukları için eğitimin yeterliliği ve niteliğinin sorgulanması şaşırtıcı değil.
İtalya’da üniversite eğitimi 3 yıl sürüyor. Ancak, burada üniversiteye talep bizdeki kadar yüksek seviyelerde değil. Eğer bir öğrenci liseden sonra lisans eğitimi almak istiyorsa, tercihini, genellikle ilgi duyduğu ve gerçekten kendisini geliştirmek istediği bir alanda yapıyor. Tarih, sanat, dil bilimleri, psikoloji, felsefe gibi alanlarda eğitim alan öğrenci sayısı, mühendislik, pazarlama, işletme gibi alanlarda öğrenim gören öğrenci sayısının çok üzerinde. Kolektif bakış, eğitimi bir para kazanma aracı olarak konumlandırmıyor.
Roma’da İtalyanca Bilmemek
Bir şehri daha iyi anlayabilmek için dilini bilmek çok önemli olsa da bazı şehirlerde hayata karışmak ve yerellerle tanışmak dili bilmeden mümkün. Ancak Roma kesinlikle o şehirlerden biri değil. Roma İmparatorluğundan bu yana sahip oldukları her toprak parçasına katı bir biçimde kültürlerini ve dillerini empoze etmişler ve hâlâ dillerine ve kültürlerine sıkı bir biçimde tutunuyorlar. Şehirde İngilizce bilen insan sayısı çok az, o nedenle insanlarla diyaloğa girebilmek için İtalyanca bilmek çok önemli. Orta yaş ve üzeri insanlar neredeyse hiç İngilizce bilmezken, gençlerle İngilizce olarak iletişime geçmek mümkün fakat onların da maalesef ortalamanın altında bir İngilizceleri mevcut ve yabancı dil konuşma konsantrasyonları çok düşük. Hızlı bir biçimde İtalyanca konuşmaya geri dönme refleksindeler.
İtalya’da Sosyal Yaşam
Bugüne kadar ciddi bir ırkçılık ile karşı karşıya kalmadım. İtalyanlar genel olarak kibar ve yardımseverler. Yabancılara karşı her zaman güler yüzlü ve sıcak davransalar da onlarla aramıza çizdikleri görünmez çizgilerden öteye geçmek pek kolay değil.
Genel Olarak
Roma’da yaşam sanıldığı kadar “la dolce vita” olmasa da, Roma her insanın hayatının bir döneminde bulunması gereken en özel şehirlerden bir tanesi. Şehrin dar sokaklarında, yıllanmış binaların arasında, Arnavut kaldırımlarda yürüyen bir gencin gözlemleri, umarım Roma’da ve İtalya’da yaşamakla ilgili yaptığınız araştırmalara yeni notlar eklemenize yardımcı olacaktır.