Gece hiç uyuyamadım. Sabah saat 04.40 alarmına kalkmam gerekiyor. Fakat hiç uyumamış olmam, bu nedenle de uyanmak zorunda olmamam, “kalkmak” denen o acımasız kelimenin ağırlığını biraz da olsa hafifletiyor.
Farkındayım, bu bir seyahat yazısı olmalı. Fakat bir deneyim, kendimizden bağımsız anlatılabilir mi? Emin değilim… Bu nedenle yazının devamında, gözlemledikleri ile kendi içine dönen ve gördükleri ile bağlantılı çıkarımlar yapmayı deneyen bir anlatımla karşılaşacaksınız.
Bundan yaklaşık 4-5 yıl önce, bir iş seyahatinde odayı paylaştığım arkadaşım, iyi geceler deyip televizyonu açmıştı. Ben de uyuyacağını sandığımı söylemiştim. O da bana arkadan ses gelmedikçe uyuyamadığını… Uyumadan önce kafamda “evden çıkış” adlı, biraz soyut ve aslında plansız, biraz da gerçek ama hala soyut olan bir plan kurgulamıştım. Bir yandan Önder Özen, Beşiktaş’ın bu yaz transfer döneminde yapması gerekenleri anlatırken ben de yapmam gerekenleri telefonumun notlar bölümüne ekliyor ve fazlasıyla uygulanabilir olmalarına şaşırıyordum. Sanırım yargıladığım iş arkadaşım gibi, eylemleri eşzamanlı yaparak daha kabul edilebilir kıldım.
Sevilmeyen bir eylem x sevilen bir eylem = Tüketilebilir bir eylem.
Bunu hayatınızın her alanında uygulayabilirsiniz ve güvenin bana, çalışacağını göreceksiniz. Sevmediğimiz birine, yanımızda sevdiğimiz biri varken daha toleranslı olabiliriz; sevmediğimiz bir yemeği, sevdiğimiz bir yemekle birlikte daha az acı çekerek yiyebiliriz; gitmek istemediğimiz bir yere, sevdiğimiz biri ile giderek onu dayanılır kılabiliriz. Fakat buradaki kritik problem, iki eylem arasında geçiş yapabilecek bir zenginlikte sandığımız beynimizin, her iki olaya odaklanma yetisinde bize yaşatabileceği konsantrasyon problemleri. Yani, günümüzün en popüler yanılgılarından biri olan “iki eylemlilik” hali aslında ciddi bir verimlilik hasarı yaratabiliyor.
Gece pek uyuyamadığımdan bahsetmiştim fakat yine de yeni bir şehir görmenin vücuduma sağladığı enerjiyi hissedebiliyordum. 5.20’de evden çıktım, güneş yeni yeni karanlığı kırıyordu. Sanırım yaşadığım yer olan Quattro Venti’den kalkan ilk trene bindim ve bir durak sonra, yani Saint-Pietro durağında indim. İndiğim gibi karşımda duran 62 numaralı Tiburtina otobüsüne atladım ve bu da Flixbus’umun kalkacağı istasyon ile aramdaki son vasıta anlamına geliyordu. Otobüste tektim. Sabah saat 6’ya varmamıştı henüz. Roma o kadar sessiz ve güzeldi ki, sanki Fellini kamerasını otobüsün içerisine saklamış ve yıllardır zevkle izlediğimiz Roma sokaklarını bu kameranın kaydettiği görüntülerden filmlerine aktarmıştı.
Tiburtina’ya vardık. Otogarın hareketliliği çakralarımı istemsizce açmıştı. Uyuşukluğum azalmış, biyolojik saatim biraz daha normale dönmüş ve ben artık Siena gezisine tüm benliğimle hazırdım.
İnsanlar Siena’yı bu tarihi şehri deneyimlemek için ziyaret etseler de, bunun dışında Toskana mutfağının sunduğu domates ve fesleğen ağırlıklı lezzetlerin yanı sıra, şehrin kendine has İtalyan ve dünya mutfağına hediye ettiği yemekler de vardır. “Pici, ribollita, panforte, ricciarelli” bunlardan bazılarıdır. Özellikle “pici”, yalnızca sudan ve undan yapılan bir makarna türü olduğu için turistler tarafından büyük ilgiyle karşılanır.
Roma’da yaşadığım için, Siena seyahatinin kalkış noktasını Roma Tiburtina İstasyonu olarak düşünebilirsiniz. Bu, benim için çok önceden planlanmış bir seyahat değildi. Bir gün öncesinde Flixbus sitesinde bulduğum, gidiş-dönüş toplam 10 Euro’ya tekabül eden biletlerin yarattığı şaşkınlıkla hızlı bir şekilde biletleri satın aldım. Kulağa tuhaf geliyor belki ama biletleri alana kadar Siena hakkında pek bir bilgi sahibi olduğum söylenemez. Zaten hayatta böyle değil midir? Çoğu zaman “önce eylem sonra düşünce” yanılgısına düşeriz. Bu cinsinden bir hayat dersine bağlamak, sanırım sevgili okuyucumu kaybetmem için gerekli motivasyonu kendilerine sağlayacaktır…
Siena, Toskana bölgesinde yer alan ve tarihi dokusunu kaybetmemiş şehirlerden biridir. Ayrıca UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde (link gelecek) yer alan Siena, Etrüskler tarafından kurulmuş ve ardından Roma İmparatorluğu tarafından ele geçirilmiştir. Şehir, Toskana bölgesinin gözbebeği olarak bilinen Floransa ile uzun süre rekabet etmiş ve bu rekabetin getirdiği başarılarla dünyanın en ünlü bankacılık ve ticaret merkezleri arasında yerini almıştır. Ayrıca, dünyanın ilk bankası olarak kabul edilen “Monte dei Paschi di Siena” burada kurulmuştur.
Floransa ile rekabet ettiği dönemlerde, Floransa’yı kuran Medici ailesi Rönesans döneminde büyük bir güç ve etkiye sahipti. Ancak, onların etkisi Siena’da da hissedildi, özellikle Floransa’nın Siena’yı fethetmesiyle. Bu fetih, Floransa’nın Toskana üzerindeki kontrolünü pekiştirdi ve Medici ailesinin bölgesel gücünü artırdı. Siena, 17 ay süren bir kuşatmanın ardından teslim oldu. Bu süreç içerisinde, şehri hızlı bir biçimde inşa edebilmek adına ucuz ve pratik malzeme kullanıldı. Bu malzeme de kırmızı tuğlaydı. Şehirde bu tuğlaların yarattığı bir Güneydoğu Anadolu izlenimi elde etmek mümkün.
Şehir toplamda 17 mahalleden oluşuyor. Her mahallenin (contrade) kendisine ait bir sembolü ve flaması var. Şehirde gezerken bu sembollerle sık sık karşılaşacaksınız. Bu mahalleler, şehirde her yıl düzenlenen ünlü at yarışı Palio di Siena’nın önemli bir parçasıdır. Her Contrada, belirli bir sembol ve renk kombinasyonuna sahiptir. İşte Siena’nın 17 Contrade’si:

- Aquila (Kartal): Renkleri sarı altın, mavi ve siyah.
- Bruco (Tırtıl): Renkleri yeşil ve sarı.
- Chiocciola (Salyangoz): Renkleri kırmızı, sarı ve mavi.
- Civetta (Baykuş): Renkleri siyah, beyaz ve kırmızı.
- Drago (Ejderha): Renkleri yeşil ve kırmızı.
- Giraffa (Zürafa): Renkleri beyaz ve kırmızı.
- Istrice (Kirpi): Renkleri siyah, beyaz, kırmızı ve mavi.
- Leocorno (Tekboynuz): Renkleri beyaz ve turuncu.
- Lupa (Dişi Kurt): Renkleri siyah ve beyaz.
- Nicchio (Deniz Kabuğu): Renkleri mavi ve sarı.
- Oca (Kaz): Renkleri beyaz ve yeşil.
- Onda (Dalga): Renkleri beyaz ve mavi.
- Pantera (Panter): Renkleri kırmızı, beyaz ve mavi.
- Selva (Orman): Renkleri yeşil ve turuncu.
- Tartuca (Kaplumbağa): Renkleri sarı ve mavi.
- Torre (Kule): Renkleri kırmızı, beyaz ve mavi.
- Valdimontone (Koç): Renkleri kırmızı ve sarı.
Her Contrada’nın kendi kilisesi, müzesi ve tarihi mevcuttur. Palio di Siena yarışı sırasında, bu mahalleler arasında büyük bir rekabet yaşanır. Her mahalle, at yarışı için bir at ve jokey hazırlar ve yarışın sonunda kazanan mahalle büyük bir onur kazanır. Contrada’lar sadece Palio ile ilgili değil, aynı zamanda Siena halkının sosyal ve kültürel yaşamında da önemli bir rol oynar.
Turizm açısından İtalya’nın en canlı şehirlerinden biri olduğunu söylemek gerekir. Ancak, birçok turistin ziyaret edecekleri yerler arasında ilk sırada olmadığını da belirtmeliyiz. Şehirde konuştuğum ve gözlemlediğim turistlerin birçoğu, Floransa, Roma, Napoli gibi yakın şehirlerden günlük seyahat planlamasıyla gelmişlerdi. Bunun bir başka nedeni ise şehirde havalimanı olmaması olarak düşünülebilir.
İnsanlar Siena’yı bu tarihi şehri deneyimlemek için ziyaret etseler de, bunun dışında Toskana mutfağının sunduğu lezzetlerin de tadını çıkarırlar. Domates ve fesleğen ağırlıklı yemeklerin yanı sıra, şehrin kendine has İtalyan ve dünya mutfağına hediye ettiği yemekler de vardır. “Pici, ribollita, panforte, ricciarelli” bunlardan bazılarıdır. Özellikle “pici”, yalnızca sudan ve undan yapılan bir makarna türü olduğu için turistler tarafından büyük bir ilgiyle karşılanır.
Şehirde Gezilecek Yerler:
1.Palazzo Pubblico

Palazzo Pubblico, İtalya’nın büyüleyici Siena şehrinde yer alan ve 13. yüzyılda inşa edilmiş olan tarihi bir belediye sarayıdır. Gotik mimarinin göz alıcı bir örneği olan bu yapı, Siena’nın merkezi Piazza del Campo’nun doğu kenarında yer alır. Yüzyıllar boyunca Siena’nın belediye yönetimine ev sahipliği yapmış olan Palazzo Pubblico, günümüzde hala belediye meclis toplantıları için kullanılmaktadır.
Sanat ve Tarihin Buluşma Noktası
Palazzo Pubblico’nun içi, ünlü İtalyan ressamların freskleri ve sanat eserleriyle doludur. Bu eserlerin arasında en öne çıkanlardan biri, Ambrogio Lorenzetti’nin “İyi ve Kötü Yönetim” freskidir. 14. yüzyılda yapılan bu fresk, iyi ve kötü yönetimin şehir ve toplum üzerindeki etkilerini çarpıcı bir şekilde tasvir eder.
Neden Palazzo Pubblico’yu Ziyaret Etmelisiniz?
Siena’ya bir gezi planlıyorsanız, Palazzo Pubblico mutlaka ziyaret edilmesi gereken yerler listenizde olmalı. Gotik mimarisi, tarih dolu odaları ve muhteşem sanat eserleri ile bu saray, hem tarih hem de sanat meraklıları için bir hazine niteliğindedir. Ayrıca, Torre del Mangia’dan izlenebilecek Siena manzarası, seyahatinizin unutulmaz anlarından biri olacaktır.
2.Mangia Kulesi:

Torre del Mangia, İtalya’nın tarihi ve büyüleyici şehri Siena’da yer alan ikonik bir kuledir. 14. yüzyılda inşa edilen bu kule, 88 metre yüksekliği ile şehrin her noktasından görülebilir ve Siena’nın en dikkat çekici yapılarından biridir.
Kule’nin Tarihçesi
Torre del Mangia, 1338 ve 1348 yılları arasında inşa edilmiştir. Adını, ilk çan çalan görevlisi Giovanni di Balduccio’dan, nam-ı diğer “Mangiaguadagni” (kazancını yiyen) lakabından almıştır. Bu lakap, Giovanni’nin lüks düşkünlüğü ve harcamalarıyla tanınmasından dolayı verilmiştir.
Mimarisi ve Özellikleri
Kulenin mimarisi, Gotik stilin zarafetini ve etkileyiciliğini yansıtır. Palazzo Pubblico’nun bir parçası olan Torre del Mangia, ince ve uzun yapısıyla şehrin siluetini belirler. Kuleye çıkmak için 400’den fazla basamağı tırmanmak gerekmektedir, ancak zirveye ulaşıldığında sunulan panoramik manzara tüm bu çabaya değmektedir.
Eşsiz Bir Manzara Deneyimi
Torre del Mangia’nın tepesine çıktığınızda, Siena’nın ve çevresindeki Toskana bölgesinin nefes kesici manzarasını izleyebilirsiniz. Kule, Siena’nın tarihi merkezinin ve Piazza del Campo’nun kuşbakışı görüntüsünü sunar. Bu manzara, ziyaretçilere şehrin ortaçağdan kalma güzelliğini ve Toskana’nın doğal zenginliklerini keşfetme fırsatı verir.
Ziyaret Bilgileri
Torre del Mangia, yıl boyunca ziyaretçilere açıktır. Ziyaret saatleri ve bilet fiyatları, mevsimlere ve özel etkinliklere göre değişebilir. Kuleye çıkmak fiziksel olarak zorlayıcı olabilir, bu nedenle ziyaretçilerin buna hazırlıklı olmaları önerilir. Ancak, bu eşsiz deneyim ve olağanüstü manzara, her türlü çabayı hak etmektedir.
Neden Torre del Mangia’yı Ziyaret Etmelisiniz?
Siena’yı ziyaret edenler için Torre del Mangia, kaçırılmaması gereken bir duraktır. Kule, sadece şehrin muhteşem manzaralarını sunmakla kalmaz, aynı zamanda Siena’nın tarihi ve kültürel zenginliğini de gözler önüne serer. Torre del Mangia, Siena’nın kalbinde yer alan bir hazine olup, her gezginin seyahat planında mutlaka yer almalıdır.
3.Siena Duomo

Siena Duomo, İtalya’nın Siena şehrinde yer alan ve Gotik mimarinin en ihtişamlı örneklerinden biri olarak kabul edilen büyüleyici bir katedraldir. 13. yüzyılda inşa edilmeye başlanan bu yapı, muhteşem detayları ve sanatsal zenginlikleriyle ziyaretçilerini kendine hayran bırakır.
Katedralin Tarihçesi
Siena Duomo, tam adıyla Cattedrale di Santa Maria Assunta, 1196 yılında inşa edilmeye başlanmıştır. Katedral, Siena’nın zengin ve güçlü olduğu dönemde, şehrin dini ve kültürel merkezi olarak hizmet vermek amacıyla yapılmıştır. İnşaat süreci yüzyıllar boyunca devam etmiş ve katedral, mimari gelişmelerle birlikte zamanla genişletilmiştir.
Mimarisi ve Özellikleri
Siena Duomo’nun mimarisi, Gotik stilin zarafetini ve detaycılığını yansıtır. Dış cephesi, beyaz, yeşil ve kırmızı mermerlerle süslenmiş olup, karmaşık heykel ve oymalarla bezenmiştir. İç mekan ise, zarif sütunlar, mozaikler ve vitray pencerelerle göz kamaştırır. Katedralin en dikkat çekici özelliklerinden biri, başmelek Mikail’in heykelinin yer aldığı bronz kapılardır.
Piccolomini Kütüphanesi ve Freskler
Katedralin içinde yer alan Piccolomini Kütüphanesi, Papa II. Pius’un hayatını anlatan renkli fresklerle ünlüdür. Bu freskler, Rönesans sanatının en güzel örneklerinden biridir ve ziyaretçilere tarih ve sanatın iç içe geçtiği bir deneyim sunar.
Katedralin Sanat Eserleri
Siena Duomo, Donatello, Michelangelo ve Bernini gibi ünlü sanatçıların eserlerini barındırır. Michelangelo’nun “Aziz Petrus” heykeli ve Donatello’nun “Aziz Yuhanna” heykeli, katedralin sanatsal zenginliğini gösteren önemli parçalardandır. Ayrıca, Nicola Pisano’nun mermer kürsüsü, Gotik heykelciliğin başyapıtlarından biri olarak kabul edilir.
Ziyaret Bilgileri
Siena Duomo, yıl boyunca ziyaretçilere açıktır. Ziyaret saatleri ve giriş ücretleri mevsimlere ve özel etkinliklere göre değişiklik gösterebilir. Katedrale girmeden önce, uygun giyim kurallarına dikkat edilmesi önemlidir. Katedralin içinde fotoğraf çekimine izin verilmemektedir, ancak bu muhteşem yapıyı keşfetmek her anı değerli kılacaktır.
4. Fonte Gaia

Fonte Gaia, İtalya’nın tarihi Siena şehrinde yer alan ve Piazza del Campo’nun kuzeybatı köşesinde bulunan muhteşem bir çeşmedir. 15. yüzyılda inşa edilen bu çeşme, hem mimarisi hem de tarihi önemi ile Siena’nın en ikonik yapılarından biridir.
Tarihçesi ve İnşası
Fonte Gaia, 1419 yılında Jacopo della Quercia tarafından yapılmıştır. Çeşme, Siena halkı için büyük bir sevinç kaynağı olmuş ve bu yüzden “Mutluluk Çeşmesi” anlamına gelen “Fonte Gaia” adı verilmiştir. Orijinal çeşme, zamanla aşınmış ve zarar görmüş, bu nedenle 19. yüzyılda Tito Sarrocchi tarafından yapılan kopyası ile değiştirilmiştir. Orijinal heykeller ise günümüzde Santa Maria della Scala Müzesi’nde korunmaktadır.
Mimari Özellikleri
Fonte Gaia, mermerden yapılmış ve detaylı oymalarla süslenmiştir. Çeşmenin merkezinde, Madonna ve Çocuk heykeli bulunur. Ayrıca, çeşmenin yan panellerinde İncil’den sahneler ve alegorik figürler yer almaktadır. Jacopo della Quercia’nın sanatının inceliklerini yansıtan bu heykeller, Gotik ve Rönesans stilinin bir birleşimidir.
Sanatsal ve Kültürel Önemi
Çeşme, sadece bir su kaynağı olmanın ötesinde, Siena’nın kültürel ve sanatsal mirasının önemli bir parçasıdır. Jacopo della Quercia’nın Fonte Gaia üzerindeki çalışmaları, İtalyan Rönesans heykelciliğinin gelişimine büyük katkı sağlamıştır. Çeşme, Siena’nın tarihini ve sanatını yansıtan bir anıt olarak büyük değer taşımaktadır.
Ziyaret Bilgileri
Piazza del Campo’da yer alan Fonte Gaia, yıl boyunca ziyaretçilere açıktır. Siena’nın kalbinde yer aldığı için, şehri ziyaret edenlerin kolayca erişebileceği bir konumdadır. Çeşme etrafındaki alan, Siena’nın tarihi ve kültürel atmosferini deneyimlemek için mükemmel bir yerdir. Ziyaretçiler, çeşmenin detaylarını yakından inceleyebilir ve şehrin diğer tarihi yapılarına kısa bir yürüyüşle ulaşabilirler.
Neden Fonte Gaia’yı Ziyaret Etmelisiniz?
Fonte Gaia, Siena’nın tarihi merkezinde yer alan büyüleyici bir sanat eseridir. Hem yerli halk hem de turistler için büyük bir çekim noktası olan bu çeşme, şehrin zengin kültürel mirasını ve sanatını gözler önüne serer. Piazza del Campo’nun canlı atmosferinde, Fonte Gaia’yı görmek ve bu tarihi anıtın detaylarını keşfetmek, Siena ziyaretinizin unutulmaz anılarından biri olacaktır.
5. Sala Del Mappamondo

Sala Del Mappamondo, İtalya’nın Siena şehrinde, Palazzo Pubblico içinde yer alan ve tarihi ile sanatsal zenginliğiyle dikkat çeken büyüleyici bir salondur. Bu oda, Siena’nın politik ve kültürel yaşamının kalbinde yer alır ve tarih boyunca önemli kararların alındığı bir mekân olmuştur.
Tarihçesi ve Önemi
Sala Del Mappamondo, 14. yüzyılda inşa edilmiştir ve Palazzo Pubblico’nun en büyük salonudur. Adını, burada sergilenen büyük dünya haritasından alır. Bu harita, 15. yüzyılda Siena’da bulunan önemli coğrafi bilgilerin bir sembolü olarak bilinir. Salon, Siena’nın yöneticilerinin toplandığı, önemli devlet meselelerinin görüşüldüğü ve şehir için hayati kararların alındığı bir yer olarak tarih boyunca büyük önem taşımıştır.
Mimari Özellikleri
Sala Del Mappamondo’nun mimarisi, Gotik ve Rönesans unsurlarını bir araya getirir. Yüksek tavanları, zarif kemerleri ve geniş pencereleriyle dikkat çeken bu salon, estetik açıdan oldukça etkileyicidir. Salonun duvarlarını süsleyen freskler ve tablolar, hem sanatsal hem de tarihi açıdan büyük bir değer taşır.
Sanat Eserleri
Salonun en dikkat çekici özelliklerinden biri, ünlü İtalyan ressam Simone Martini’nin “Maesta” adlı freskidir. Bu fresk, Meryem Ana’nın tahtta otururken tasvir edildiği ve etrafında azizlerin bulunduğu etkileyici bir eserdir. Ayrıca, Sala Del Mappamondo’da birçok diğer önemli sanat eseri ve tarihi obje de sergilenmektedir. Bu eserler, Siena’nın kültürel ve sanatsal mirasını yansıtan değerli parçalardır.
Ziyaret Bilgileri
Sala Del Mappamondo, Palazzo Pubblico içinde yer aldığından, ziyaret saatleri ve giriş ücretleri Palazzo Pubblico’nun ziyaret politikalarına göre değişiklik gösterebilir. Ziyaretçiler, bu tarihi salonu keşfederken, Siena’nın zengin tarihine ve sanatına dair derinlemesine bir bakış açısı kazanabilirler. Sala Del Mappamondo, hem tarih hem de sanat tutkunları için büyüleyici bir deneyim sunar.
Neden Sala Del Mappamondo’yu Ziyaret Etmelisiniz?
Siena’yı ziyaret eden herkesin mutlaka görmesi gereken bir yer olan Sala Del Mappamondo, şehrin tarihi ve kültürel dokusunu en iyi yansıtan mekânlardan biridir. Gotik ve Rönesans mimarisinin zarif detayları, Simone Martini’nin eşsiz freski ve diğer değerli sanat eserleri ile bu salon, ziyaretçilere unutulmaz bir deneyim sunar. Siena’nın kalbinde yer alan Sala Del Mappamondo, tarih ve sanatın iç içe geçtiği büyüleyici bir keşif alanıdır.
6.Monte dei Paschi di Siena

Monte dei Paschi di Siena (MPS), İtalya’nın Siena şehrinde kurulmuş ve dünyanın en eski faaliyet gösteren bankası olarak bilinen köklü bir finans kurumudur. 1472 yılında kurulan bu banka, yüzyıllardır finansal istikrar ve yenilikçiliği temsil etmektedir.
Tarihçesi ve Kökenleri
Monte dei Paschi di Siena, 1472 yılında Siena Cumhuriyeti tarafından kuruldu. Bankanın kuruluş amacı, Toskana bölgesindeki çiftçilere ekonomik destek sağlamak ve yerel ekonomiyi canlandırmaktı. “Paschi” kelimesi, İtalyanca’da “meralar” anlamına gelir ve bankanın tarım sektörüyle olan bağını yansıtır.
Gelişimi ve Büyümesi
Kuruluşundan itibaren Monte dei Paschi di Siena, çeşitli ekonomik zorluklara rağmen büyümesini sürdürmüştür. 17. yüzyıldan itibaren, bankanın hizmet yelpazesi genişlemiş ve ticaretin yanı sıra bireysel bankacılık hizmetleri de sunmaya başlamıştır. 19. yüzyılda, bankanın faaliyetleri İtalya’nın diğer bölgelerine ve uluslararası piyasalara yayılmıştır.
Finansal Hizmetler ve Yenilikler
Monte dei Paschi di Siena, geniş bir yelpazede finansal hizmetler sunmaktadır. Banka, bireysel bankacılık, ticari bankacılık, yatırım bankacılığı, sigorta ve varlık yönetimi gibi alanlarda faaliyet göstermektedir. MPS, teknoloji ve yenilikçilik konularında da öncü rol üstlenmiş, dijital bankacılık çözümleri ve mobil bankacılık hizmetleri sunarak modern finansal ihtiyaçlara yanıt vermiştir.
Kültürel ve Sosyal Katkılar
Monte dei Paschi di Siena, sadece bir finans kurumu olmanın ötesinde, kültürel ve sosyal sorumluluk projelerine de büyük önem vermektedir. Banka, Siena şehrinin tarihi ve kültürel mirasının korunmasına yönelik projeleri desteklemekte, eğitim ve sağlık alanlarında çeşitli sosyal sorumluluk faaliyetleri yürütmektedir.
Ziyaret Bilgileri ve Merkezi
Monte dei Paschi di Siena’nın merkezi, Siena’nın tarihi Piazza Salimbeni’de yer almaktadır. Bu tarihi bina, bankanın köklü geçmişini ve kültürel değerlerini yansıtan mimari bir şaheserdir. Ziyaretçiler, bankanın merkezini gezerek hem finansal tarih hem de Siena’nın kültürel zenginliği hakkında bilgi edinebilirler.
Neden Monte dei Paschi di Siena’yı Bilmelisiniz?
Monte dei Paschi di Siena, sadece dünyanın en eski bankası olmakla kalmayıp, aynı zamanda finansal yenilikçilik ve toplumsal sorumluluk alanlarında önemli bir rol oynamaktadır. Bankanın tarihi ve kültürel katkıları, Siena’nın ve İtalya’nın ekonomik ve sosyal dokusunu anlamak isteyenler için önemli bir referans noktasıdır. Monte dei Paschi di Siena, finans dünyasında köklü bir geçmişe sahip olmanın yanı sıra, modern bankacılığın da öncülerinden biri olarak dikkat çekmektedir.
7. Piccolomini Kütüphanesi

Piccolomini Kütüphanesi, İtalya’nın Siena şehrinde, Siena Duomo’nun içinde yer alan ve Rönesans sanatının en güzel örneklerinden biri olarak kabul edilen bir kütüphanedir. Bu etkileyici mekan, görkemli freskleri ve tarihi önemi ile ziyaretçilerini büyüler.
Tarihçesi ve Kökenleri
Piccolomini Kütüphanesi, 1495 yılında Kardinal Francesco Piccolomini tarafından, amcası Papa II. Pius’un anısını onurlandırmak amacıyla kurulmuştur. Kardinal Piccolomini, gelecekte Papa III. Pius olarak da tanınmıştır. Kütüphanenin amacı, Papa II. Pius’un geniş el yazması koleksiyonunu barındırmak ve sergilemektir.
Mimari Özellikleri ve Dekorasyon
Kütüphanenin mimarisi, Rönesans döneminin zarif ve detaycı stilini yansıtır. İç mekanda yer alan freskler, İtalyan Rönesansının ünlü ressamı Pinturicchio ve öğrencileri tarafından 1502-1507 yılları arasında yapılmıştır. Fresklerde, Papa II. Pius’un hayatından önemli anlar betimlenmiştir. Zengin renkler ve ince detaylarla süslenmiş bu freskler, ziyaretçilere tarihi ve sanatsal bir şölen sunar.
Sanat Eserleri ve Koleksiyonlar
Piccolomini Kütüphanesi, yalnızca fresklerle değil, aynı zamanda değerli el yazmaları ve antik kitaplarla da dikkat çeker. Kütüphane, ortaçağ ve Rönesans dönemine ait nadir el yazmaları, dini metinler ve klasik eserler ile doludur. Bu eserler, tarihi ve edebi açıdan büyük önem taşır ve kütüphaneyi bir bilgi hazinesi haline getirir.
Ziyaret Bilgileri
Piccolomini Kütüphanesi, Siena Duomo’nun bir parçası olduğundan, ziyaret saatleri ve giriş ücretleri Duomo’nun ziyaret politikalarına tabidir. Kütüphaneyi ziyaret etmek isteyenler, Duomo bileti ile bu büyüleyici mekanı keşfedebilirler. Kütüphane, yıl boyunca ziyaretçilere açıktır ve rehberli turlar da mevcuttur. Ziyaretçiler, fresklerin ve el yazmalarının detaylarını yakından inceleyebilir ve Rönesans sanatının tadını çıkarabilirler.
Neden Piccolomini Kütüphanesi’ni Ziyaret Etmelisiniz?
Piccolomini Kütüphanesi, yalnızca bir kütüphane değil, aynı zamanda bir sanat galerisi ve tarihi bir anıttır. Rönesans döneminin en güzel freskleri ve değerli el yazmalarıyla dolu bu mekan, sanat ve tarih tutkunları için mutlaka görülmesi gereken bir yerdir. Siena’ya yapılan bir ziyarette, Piccolomini Kütüphanesi’nin büyüleyici atmosferini deneyimlemek, ziyaretinizi unutulmaz kılacaktır.
Şehirde Gidilecek Restoranlar & Kafeler :
- Osteria Le Logge:
İnter İtalya’nın Siena şehrinde yer alan ve hem tarihi atmosferi hem de lezzetli yemekleriyle ünlü bir restorandır. Bu restoran, 1977 yılında Gianni Brunelli ve eşi Laura tarafından kurulmuştur ve zamanla Siena’nın gastronomi sahnesinin önemli bir parçası haline gelmiştir.
Osteria Le Logge, eski bir bakkal dükkanının dönüştürülmesiyle hayat bulmuştur. Mekanın orijinal vitrini ve ahşap tezgahları korunarak, misafirlere eski dünyadan kalma bir atmosfer sunulmaktadır. Restoran, Piazza del Campo’ya yakın konumuyla da ziyaretçilerine merkezi ve kolay ulaşılabilir bir deneyim sağlar (Tripadvisor) (MICHELIN Guide).
Osteria Le Logge, İtalyan ve Toskana mutfağının öne çıkan lezzetlerini sunar. Menüde, yerel malzemelerle hazırlanan taze makarnalar, et yemekleri ve deniz ürünleri gibi çeşitli seçenekler bulunmaktadır. Özellikle ev yapımı makarnalar ve Toskana’ya özgü lezzetler restoranın öne çıkan yemekleri arasındadır. Restoran, geniş şarap koleksiyonu ile de tanınır ve Toskana’nın ünlü şarapları eşliğinde unutulmaz bir yemek deneyimi sunar (Tripadvisor) (MICHELIN Guide).
Restoran, Pazartesi’den Cumartesi’ye 12:00-14:45 ve 19:00-22:45 saatleri arasında açıktır. Pazar günleri ise kapalıdır. Ziyaret etmek isteyenlerin önceden rezervasyon yapmaları önerilir, çünkü restoran oldukça popülerdir ve genellikle yoğun olabilir (Tripadvisor) (MICHELIN Guide).
- Monterosso Siena:
Sıcak ve davetkar atmosferiyle dikkat çeken bu mekan, hem yerel halk hem de turistler tarafından sıkça tercih edilmektedir. Menüde, taze ve yerel malzemelerle hazırlanan çeşitli yemekler bulunur. Başlıca yemekler arasında taze makarnalar, deniz ürünleri ve et yemekleri yer alır. Ayrıca, restoranın geniş şarap koleksiyonu, yemeklerinizi tamamlamak için mükemmel seçenekler sunar. Tatlı menüsü de oldukça zengindir ve İtalyan tatlılarının en iyi örneklerini sunar.
- Pastazuf e Non Solo…:
Siena’nın merkezinde yer alan, taze makarna ve İtalyan mutfağı üzerine uzmanlaşmış popüler bir restorandır. Bu mekan, hem yerel halkın hem de turistlerin sıkça tercih ettiği, rahat ve samimi atmosferiyle öne çıkar. Pastazuf e Non Solo…, adından da anlaşılacağı gibi, sadece makarnaları değil, geniş bir yelpazede İtalyan ve Akdeniz mutfağının seçkin lezzetlerini sunar. Menülerinde taze ev yapımı makarnalar, gnocchi, ve farklı soslarla hazırlanan çeşitli makarna türleri bulunur. Öne çıkan yemeklerden bazıları:
- Spaghetti alla Carbonara: Geleneksel bir İtalyan yemeği olan karbonara, burada ustalıkla hazırlanır.
- Gnocchi al Ragù: Zengin ve lezzetli et sosuyla servis edilen ev yapımı gnocchi.
- Baccalà: Zeytin, sarımsak ve maydanoz ile tatlandırılmış kuru morina balığı.
- Cheesecake al Pistacchio: Tatlı menüsünde yer alan ve oldukça beğenilen, fıstıklı cheesecake.
- Torrefazione Fiorella:
Kafenin menüsünde, çeşitli kahve türleri ve lezzetli tatlılar bulunur. Özellikle taze kavrulmuş kahveleri ve kruvasanları ile ünlüdür. Mekanda sunulan bazı öne çıkan kahve çeşitleri arasında Arabica, Robusta ve Fiorella’nın özel kahve karışımları bulunmaktadır. Ayrıca, ginseng kahvesi ve çeşitli bitki çayları da sunulmaktadır (Tripadvisor) (Wanderlog).
- Bar Impero:
Bar Impero, Siena’da kaliteli kahve ve lezzetli atıştırmalıklar sunan, sıcak ve samimi bir atmosfere sahip olan bir mekandır. Hem kahve molası vermek hem de arkadaşlarla keyifli vakit geçirmek için ideal bir yer olan Bar Impero, ziyaretçilerine unutulmaz anlar sunar. Şehirin tarihi merkezinin biraz dışında kalsa da, kesinlikle keyifle zaman geçirilebilir bir mekan olarak notlarınıza alabilirsiniz.
- Nannini:
Gittiğim mekanlar içerisinde kesinlike en etkilendiğim yer burası oldu. “Panforte, Ricciarelli” özellikle denemiz gereken tatlıları olduğunu düşünüyorum.
- La bottega Del Tarfuto:
- Tea Room:
Burayı öven çok fazla yazı ve vlogla karşılaştım. Açıkçası zaman problemi nedeniyle ziyaret edemedim, fakat eğer boş vaktiniz olursa gidebileceğiniz güzel bir yer olduğunu düşünüyorum. Nannini, klasik ve zarif bir dekorasyona sahiptir. İç mekan, ahşap mobilyalar ve tarihi dekorlarla süslenmiştir. Kafe, hem iç hem de dış oturma alanlarıyla müşterilerine rahat bir ortam sunar. Özellikle, sabah kahvaltıları ve öğle atıştırmalıkları için popüler bir mekandır.
Gözlemler ve Düşünceler:
İnsanlar Siena’yı bu tarihi şehri deneyimlemek için ziyaret etseler de, bunun dışında Toskana mutfağının sunduğu domates ve fesleğen ağırlıklı lezzetlerin yanı sıra, şehrin kendine has İtalyan ve dünya mutfağına hediye ettiği yemekler de vardır. “Pici, ribollita, panforte, ricciarelli” bunlardan bazılarıdır. Özellikle “pici”, yalnızca sudan ve undan yapılan bir makarna türü olduğu için turistler tarafından büyük ilgiyle karşılanır.
Şehirde dolaşırken nüfusta bir asimetriklik hissetmemek mümkün değil. Ekonomiye destek verebilecek, nüfus kalkınma planlamalarında en verimli segment olan çalışabilir genç kesimin dahil olduğu yaş grubundan neredeyse kimseyi görmek imkansız. Sanki 0-18 yaş ve 60 üzeri yaş arasında gidip gelen bir nüfus piramidi var. Bu da şehri hem ekonomik hem de sosyo-kültürel olarak büyük ölçüde yaralıyor. 10 yıl sonrasına bir projeksiyon tutmayı denersek; yaşlı kesimin giderek azaldığı, genç ve çalışabilir kitlenin zaten çoktan yol aldığı, sadece belirli ailelerin kaldığı çok daha düşük bir nüfus sayısı ile karşılaşılabilir. Zaten şu anda da şehir nüfusu 60-70 bin bandında gidiyor.
İlgimi çeken bir başka husus ise gelen turistlerin neredeyse %80’inin orta yaş üzeri Alman turistlerden oluşmasıydı. Zannediyorum bu durum tur şirketlerinin pazarlama stratejileri ile de alakalıdır. İtalya’da yaşayan, kültüre aşina ve birçok farklı şehir dolaşmış biri olarak şunu söyleyebilirim ki Siena insanı gerçekten çok yardımsever ve cana yakındı. Bu durumun genel hatlarıyla, Siena şehrinin demografik yapısı ve gelişim sürecini tamamlayamamış şehirlerin profilleri ile de alakalı olduğunu düşünüyorum. Daha büyük nüfusa sahip şehirlerde genellikle insanlar daha ben merkezli ve telaşlıdır. Küçük şehirlerde ise durum biraz daha farklı olabilir. Mesela zaman daha yavaş ilerler, insanların birbirlerine ayırabilecekleri daha çok zamanları vardır, geçim sıkıntıları daha azdır. Bu da insanların hayatı ciddiye alma biçimlerine etki edebilir. Durumun gerçekliğini kırarak bir soruyla geliyorum; alternatif bir evren kurguluyorum kafamda. Siena’da doğsaydım acaba hayatım ne kadar farklı olurdu?
İklim olarak da Siena şehrini çok tipik bir Akdeniz şehri olarak tanımlayabilirim. Çok sıcak bir günü yaşarken aniden gelen bir yağmur bulutu sizi sırılsıklam edebilir. Bu duyguyu ayrıca çok seviyorum. Her şey fazlasıyla normal giderken, ki bence bu doğal bir akış değildir, sürece tezat bir fikrin baş göstermesi…
Yağmur beklediğimden uzun sürdü. Gökten kedi köpek yağıyor (bu lafı kullanmaya bayılıyorum, ahbap). Kulağıma kulaklığımı taktım ve bir süreliğine de olsa kendimi tüm dünyadan soyutlamak istiyorum. İnsanların yüzüne bakıyorum. İnsanların bir şeye verdiği tepkiden birçok şeye karşı tutumlarını tahmin edebilmek mümkün. Bence insan kendini kendinden soyutlayıp karşısına koyamadığı için kendisini hep biraz eksik tanıyor. Kendimle tanışsaydım ne düşünürdüm merak ediyorum aslında. Mesela yağmur yağıyor ve bazı insanların mimiklerinde ciddi bir kayıtsızlık seziyorum. Onların yerli olduklarını anlamak zor değil. Fakat şehrin yabancıları bu durumu adeta bir panik festivaline dönüştürüyorlar.
Sonuç:
Siena ziyaretini kısaca özetlemek gerekirse, eğer bir günlük gezi yapma fikrindeyseniz kesinlikle zaman ayırabileceğiniz bir şehir. Fakat eğer Siena’yı odak noktası yaptığınız bir tatil planı oluşturmak istiyorsanız bunu bir daha düşünmenizi öneririm. Dolu dolu bir 7-8 saat şehri keşfetmeniz için yeterli olacaktır. Bunun haricinde Toskana mutfağını tatmak, tarihini korumuş bir şehrin kısa bir süreliğine de olsa parçası olmak, Siena’nın dar sokaklarında, taş binaların arasında süzülmek, dünyanın bambaşka bir coğrafyasında yaşayan hayatları gözlemlemek ve her şeyden önemlisi hayata biraz daha yaklaşıp, kendinizden uzaklaştığınız anlarda aslında kendinizi bulma ihtimaline sahip olmak… Eminim siz de Siena gezinizin ardından kendinizi açılmayı bekleyen bir hediye paketi gibi heyecan verici bulacaksınız. Sürekli aklınıza gelen düşüncelerle gezi sonrasında kendinizi ve dünya görüşünüzü çok daha gelişmiş olarak bulacaksınız.