Yemek yerken çiğnemeyi düşünür müsünüz? Araba kullanırken frenin yerini kendinize hatırlatır mısınız? Koşarken bacaklarınızın hareketini tasarlar mısınız? Peki, çalıştığınız kurumdan ayrılma kararı alma sürecinde veya yeni bir ilişkiye başlama aşamasında nasıl bir düşünme sürecinden geçersiniz? Bu çeşitli ve alakasız sorular arasında bir bağlantı kuramamış olmanız şaşırtıcı değil. 21. yüzyılın en önemli kuramlarından bir tanesini ele alarak, insandan yola çıkan fakat asıl olarak toplumu okumayı deneyen bir yazı olacak.
Daniel Kahneman, Nobel ödüllü bir psikolog ve 2011 yılında Foreign Policy dergisi tarafından yılın küresel düşünürler listesine girmiş bir deha olarak, yalnızca yukarıda sorduğu soruların cevabını açıklamakla kalmayıp, aynı zamanda insan düşünme sisteminin portresini çizen ‘Thinking, Fast and Slow’ kitabıyla bu yüzyılın adeta atom bombasını pazarlama şirketlerinin, reklam ajanslarının ve hatta çok daha nüfuzlu kitlelere hitap eden kapital oyuncuların masalarına servis etmiştir. Bu tabii ki de Daniel Kahneman’ın ulaşmayı hedeflediği nokta değildir, fakat insanın şifrelerini okuyabilme ihtimali insanı daha tahmin edilebilir ve savunmasız bırakmıştır. Unutmamak gerekir ki küresel hakimiyet, enformasyonun gücünü kendi çıkarlarına göre yontma eğilimindedir.
‘Thinking, Fast and Slow’ kitabında bahsedilen kurama göre, zihnimiz iki farklı düşünce sistemine ayrılmıştır: Sistem 1 ve Sistem 2. Sistem 1; hızlı, pratik ve ciddi bir çaba istemeyen düşünme kategorisindedir. Bu sistem sezgilerle ve içgüdülerle çalışır. Beynimiz, davranış ekonomisi gereği, bizi minimum oranda yormak için bu kararları enerji harcamadan alır. Mesela, su içmek, yolda yürümek, bir sese yönelmek, tokalaşmak gibi günlük rutinler içerisinde üzerine düşünmeden yapabildiğimiz, başka bir deyişle otomatik pilotta yapılan eylemler bu sistemi oluşturur.
Sistem 2 olarak adlandırılan düşünce süreci ise mantığımıza başvurduğumuz durumları kapsar. Daha kontrollü ve yavaş bir süreçte, ince eleyip sık dokuruz. Örneğin, bir yatırım öncesindeki düşünme süreci, araç alımı öncesi, iş değişikliği kararı gibi üzerinde durmamız gereken durumlarla ilgilidir. İki düşünce sürecini bir örnekle özetlemek sanırım durumu daha açıklayıcı kılacaktır: Yemek yemek, Sistem 1 ile yapılan bir eylemken, yemek sipariş etmek ise Sistem 2’ye dahildir. Süreci birey üzerinden okumak yanlış olmasa da, toplumsal bir bakış açısıyla da ele almakta fayda olabilir.
Teknolojinin hayatımıza kattığı en büyük faydalardan biri olarak her şeye erişimimizin hızlanmasını söyleyebiliriz. Bu, hayatı bizim için çok akışkan ve sürtünmesiz bir forma evrilse de, beraberinde getirdikleriyle de değerlendirilmelidir. Bir şeye çabuk ulaşabilmenin onu değersiz kılması gibi duygusal deneyimlerde yaşanan değişikliklerden bahsetmiyorum; aksine, çok daha gerçek bir tehlikeye ışık tutulması gerektiğini düşünüyorum: Düşünmeye gerek kalmaması hali…
Hayatımızda önemsiz olduğunu varsaydığımız fakat aslında bize farkında olmasak da düşünme pratiği yaptıran her anın mülkiyetini kaybediyoruz. Akşam yemeği için yaratıcı bir fikir bulmak yerine, evdeki malzemeleri yapay zekaya yazıp bize bir yemek tarifi sunmasını istiyoruz. Veya hangi filmi izlemek isteyeceğimize karar vermek yerine, ondan bize istediğimiz türde bir film önermesini istiyoruz. Ertesi gün için plan yapmak yerine, nasıl bir gün geçirmek istediğimizi yazıyoruz ve bize önerdiği planı uyguluyoruz. Bu yalnızca özel hayatımızda değil, aynı zamanda iş hayatında da aynı şekilde tezahür ediyor. Haftalık sosyal medya paylaşım takviminin oluşturulması, içeriklerin yazılması, finansal problemlere
çözümler bulunması gibi, neredeyse maaşımızı almamızı sağlayan her şeyi veya Sistem 2 ile yapılan her şeyi tedarik ediyoruz. Aslında biz, bizi var eden en önemli yeteneğimizi tedarik etmeye başladık.
Peki, insan Kahneman tarafından Sistem 2 olarak adlandırılan bu düşünce sistemine aşinalığını kaybetmeye başlarsa, yani bu düşünce tedarikçisi olma durumu devam ederse ne olur? Bu sorunun cevabını sanırım belirli oranda hepimiz öngörebiliyoruz. Fakat dürüst olalım, bu soruyu da yapay zekaya sormayı aklımızdan geçirdik…