Soğuk Savaş dönemi dünyada çeşitli bölünmelerin dışında birçok yeni akımlara şahit olmuştur. Sanayi devrimini takiben, mimari alanda oluşan brutalizm akımı, bu dönemi temsil görevi gören figürler üretmiştir. İlk örneklerini modern hareketin devamında, Proto-brutalist mimarinin öncüsü olarak görülen, İsviçre asıllı Fransız bir mimar olan Le Corbusier’in eserlerinden esinlenerek veren ve Avusturya ve Çekoslovakya’lı bir mimar olan Adolf Loos’un yapılarda süslemeye toplum ve kültürünü körelten bir aksiyon atfeden “Süsleme ve Suç” (Ornament and Crime) kitabında da mantığı yorumlanabilen brutalizm akımı, sade ve direkt dokuya hitap eden, geometrik tekrarlamaların görülebildiği ve bazı kesimlerce İngilizce’de “gaddar” anlamına gelen “brutal” kelimesinden geldiği sanılsa da, isminin geldiği Fransızca bir tabir olan “béton brut” (işlenmemiş beton) anlamında da görüldüğü gibi çoğunlukla betondan ve bir örtü maddesi olmadan ham şekilde kendisini sunan yapılar sağlar. Mimaride 1950 ve 1970’ler arası doruklarını yaşayan ve 1980’lerden itibaren artık etkisini kaybetmeye başlayan brutalizm akımının, 2. Dünya Savaşı sonrası oluşan konut ihtiyacı ve kaynak yetersizliğinden doğan problemlere ucuz ve hızlı çözüm sunmasıyla ivme kazandığı belirtilir. Bazı yorumcular ise bu akımı siyasi bir güç belirteci olmasına bağlar. Bu çok da yanlış olarak görülmeyebilir zira bu tür yapılar genellikle Soğuk Savaş dönemi Doğu Avrupa komünizmi ile çok özdeşleşir. Bu akımı tamamen komünizme mal etmek yanlıştır fakat komunist ülkelerce daha yaygın kullanıldığı bir gerçektir. Özellikle halk ve turistler arasında hala dahi bu tür yapılara Doğu Avrupa ve Rusya’da rastlanıldığında Sovyet, Güney-batı Balkanlarda rastlanıldığında ise Yugoslav yapıları olarak isim atfedilir. Bunların yanı sıra, 1980 sonrası bu akımın tamamen yok olmaması ve dönem modernizmine de ayak uydurması adına çeşitli revizyon ve renklendirme çalışmaları yapılmış, fakat buna rağmen brutalizm akımının ürettiği yapılar çoğunlukla hayatı sorgulatan, insanı farklı yerlere götüren, sıkıcı ve kasvetli oluşumlar olarak anılmıştır. Aslında bu yönüyle birçok insanın ise merak ve arzu kaynakları haline gelmiştir.
Eski Yugoslavya’nın altı Cumhuriyet’inden biri olan Kuzey Makedonya Cumhuriyet’inin başkenti Üsküp’te de brutalizm akımının izlerini görmek mümkün. 1963 yılında meydana gelen ve şehrin büyük kısmını yıkan 6.1 büyüklüğündeki Üsküp depremi sonrası, Japon mimar Kenzo Tange tarafından çizilen ve fakat istenildiği şekilde uygulanamayan imar planının ardından, birçok mimar şehrin yeniden inşası adına bir kısmı Tange’nin yeniden inşa planının ayrılmaz parçaları olarak brutalist ve fütürist özellikler barındıran binalar ürettiler. Bunlardan en ünlüleri soldan sırasıyla aşağıda da görülen, Janko Konstantinov tarafından Vardar nehri kıyısına yapılan ve deprem sonrası yeniden doğuşu ithaf etmek adına lotus çiçeğine benzettiği -birçok insan ise böceğe benzetir- Posta ve Telekomünikasyon Binası, Marko Mušič liderliğindeki Sloven ekip tarafından çizilen, kutu, silindir ve üçgen şekilleri yansıtan komplex yapıya sahip Kiril Metodi Üniversitesi, ve Makedon mimar Georgi Konstantinovski tarafından tasarlanan Goce Delčev Öğrenci Yurdu’dur. Söz konusu yapılar günümüzde de dokusunu korumuş ve dönemi tüm çıplaklığıyla yansıtan fırsatlar haline gelmiştir.